The Call of Lovecraftian Horror
    Gelimiş
    • Romantizm
    • Komedi
    • Shoujo
    • Drama
    • Okul Hayatı
    • Shounen
    • Aksiyon
    • MORE
      • Yetişkin
      • Macera
      • Anime
      • Çizgi Roman
      • Yemek
      • Doujinshi
      • Ecchi
      • Fantastik
      • Gender Bender
      • Harem
      • Tarihi
      • Korku
      • Josei
      • Live action
      • Manga
      • Manhua
      • Manhwa
      • Savaş Sanatı
      • Mecha
      • Gizem
      • One shot
      • Psikolojik
      • Bilim Kurgu
      • Seinen
      • Shoujo Ai
      • Shounen Ai
      • Yaşamdan Kesitler
      • Smut
      • Soft Yaoi
      • Soft Yuri
      • Spor
      • Trajedi
      • Doğa Üstü
      • Webtoon
      • Yaoi
      • Yuri
    İleri

    I Met Male Lead İn Prison - 1. Bölüm

    1. Ana Sayfa
    2. I Met Male Lead İn Prison
    3. 1. Bölüm - İlk Karşılaşma
    İleri

     

    Çevirmen: AzurveAziz

     

    Ne? Hapishanede erkek başrol ile karşılaşmak mı?

     

    Çiçeklerin solduğu ve yaz yapraklarının döküldüğü bir gündü. Sonunda durumumu kabullenmiştim.

     

    Üç ay önce tamamen farklı bir dünyaya, daha önce boş zamanımda okuduğum bir kitabın dünyasında buldum kendimi.

     

    Bir kitaba göç etmiştim. Ve bu bildiğiniz sıradan bir göç değildi.

     

    Şaşalı bir odaya veya harabe bir kulübeye göç etmemiştim.

     

    “Neden bir hapishane!”

     

    Bir hapishaneye göç etmiştim… Gri çizgili elbiseleri ve göğüslerinde tutsak numaraları yazılı minsanların tam önüne hem de.

     

    …Yani, nasıl oldu da gözümü hapishanede açtım!

     

    “Bir hapishane? Bir hapishane?”

     

    Sadece rüya görüyor olsam bile, bu zavallı rüyadan farklı bir şey görürdüm. Ama daha da zavallıca olan şey ise bu “Kambrakam” denilen ve daha önce okuduğum o kitaptaki hapishaneye göç etmiş olmam. Tuhaf bir şekilde “Orta Çağ” klasmanına uyuyordu.

     

    Onca hikaye içinden neden ben bu artı on sekiz trajik romantik hikayeye göç ettim? Bu kitap sadece zaman geçirmek için okuduğum kitaptı yani detaylarını tam hatırlamıyordum. Özellikle de erkek başrolü. Sadece süper yakışıklı ve biraz tuhaf olduğunu hatırlıyordum.

     

    Diğer mahkumlarla birlikte bir tür özel bir hapishanedeydik. İnsan haklarının hiçe sayıldığı zaman diliminde, bize düzgün yemek veriliyordu ve egzersiz yapma alanımız bile vardı.

     

    Çünkü bütün mahkumlar soylu kesimindendi. Bana gelirsek, Benim karakterim babası ve erkek kardeşi yüzünden hapishanedeydi.

     

    “Hey, Iana.”

     

    Tamo larak ne şuçundan dolayı burada olduğumu bilmiyordum ama hikayede adından bahsedilmeye gerek duyulmayan Iana adlı bir karakter olmuştum.

     

    “Hey hey. Dinliyor musun?”

     

    “Ah, evet.”

     

    Milletin soyadını bilmiyordum ama buradaki hapishanedeki herkes soylu olduğundan, benim de aristokrat bir aileden olduğumu varsaydım.

     

    Dikkatimi önümde oturan orta yaşlı ve göbekli adama verdim. Boğazını temizledi ve konuşmaya devam etti.

     

    “Neden kendi kişisel odamız olmadan bu hücrede birlikte tutuluyoruz? Bariz. Örnek oluşturmak istiyorlar. Aristokratlar da cezalandırılabilir diye. Bu kralın otoritesini gösteriyor.”

     

    “Aha. Anlıyorum.”

     

    Baron Paladis, harika bir sırdaş olmasına rağmen piyasaya sahte para sürmekten yakalanmıştı.

     

    “Yani bu yüzden soylular burada mahkumlar.”

     

    İşte o zaman olayın özetinin çoğunu hatırladım.

     

    Başrol kadın. Sevimli, nazik ve arkadaş canlısı Francia da Kambrakam da babasının yerine mahkum edilmişti. Bu genç kadın, her zamanki sabit merakını kontrol edememiş ve Kambrakam!ın derinliklerinde kaybolmuştu. İçinde sadece birinin hapsedildiği bir hücreyle karşılaşmıştı ama…

     

    “Sen de kimsin?”

     

    Ellerinden duvara bağlı adam, Kambrakam’daki en uzun süreli mahkumdu. Diğer bir deyişle Dorean von Hel.

     

    Hel konağının gelecekteki arşidükü.

     

    Hel ailesinin oğluna harika güçler geçmişti ama güçlerini kontrol edemediğinden Kambrakam’ın derinliklerine hapsedilmişti ve kontrolünü sağlayamadan kimse onu oradan çıkarmayacaktı.

     

    “Ne zavallı bir insan…”

     

    Onun durumunu öğrenince Nazik Francia, hemen onu salıvermişti. Ama salınır salınmaz erkek başrol canavara dönüşüp onu kitlemişti.

     

    “Ahhh…!”

     

    Öhöm, daha sonra neler olduğunu tahmin edebilirsiniz.

     

    Her neyse. Birlikte geçirilen yoğun bir gecenin ardından, kadın başrol erkek başrolün “yoldaşı” oldu ve onu prangalarından kurtarılmasına vesile oldu. Bu durumda, “yoldaş”, dük ve aşığının ruhlarını birleştirmesini simgeliyor.

     

    Kütü adam ve diğerleri hakkında daha çok şey var ama şimdilik erkek başrol, yardımcı erkek başrol (kötü adam) ve kadın başrolün hapishanede ilişkileri ilerliyor bu romanda. Yani aşk üçgeni ortaya çıkıyor.

     

    Aşk üçgeni hikaye boyunca sürüyor çünkü erkek başrol dengesiz bir kişiliğe sahip ve kötü adam sürekli başrol kadının beşindeydi.

     

    Bildiğim kadarıyla, kötü adam ve erkek başrol yüksek dereceli aristokratik ailelerden geliyordu yani aşk üçgeni de yüksek sosyetede geçiyordu.

     

    Düşünürken kendimi erkek başrolün hücresinde buldum.

     

    “Hmm. Sanırım bu o.”

     

    Karanlıkan dolayı iyi bir şekilde göremiyordum.

     

    “Göremiyorum.”

     

    Şekil vardı ama net değildi. İkinci ve üçüncü kattaki hücrelerde cam vardı ama bunda yoktu. Belki de girişte olduğu için? Gerçi giriş katına da cam ekleyebilirlerdi…

     

    Erkek başrolün öyle bir karaktere sahip olması şimdi akla yatıyor. Öyle doğmamış olsa bile insan bu iç karartıcı yerde o hale gelir zaten.

     

    “Iana. Bence gitmelisin.”

     

    “Ahi hadi ama beyefendi, biraz daha.”

     

    Hücre koruması Hans’a gülümsedim ve omuzlarına şakacı bir tavırla vurdum. Beni ayrılmaya ikna edemeyeceğini bilerek bana baktı ve omuzlarını silkti.

     

     

    “Böyle bir şeyin olmaması gerektiğini biliyorsun, değil mi? Patron bunu öğrenirse ölürüm. Hmm? “

     

     

    “Elbette. Ağzımın sıkı olduğunu biliyorsun.”

     

     

    “Hıh. Gerçekten biraz farklısın. Genellikle soylu ailelerin değerli hanımları benim gibi alt sınıf insanlara karışmazdı, biliyorsun. “

     

     

    Ona cevap vermeden gülümsediğimde, Hans acı bir şekilde gülümsedi ve omuzlarını tekrar silkti.

     

     

     

     

     

    “Şey … gerçi bana verdiğin şey olmasaydı muhtemelen seninle konuşmazdım.”

     

     

    Kambrakam soylular için bir hapishaneydi, bu yüzden tüm gardiyanlar şövalyelerdi. Özellikle erkek başrol hücresi için, gardiyanlar oldukça yüksek yetenekleri olan kişilerdi.

     

    Bu hapishanenin diğer bir zorluğu ise dışarıdan biriyle iletişim kurmaktı. Benim gibi insanlarda herkesle konuştuğundan, şövalyelere bile el sallardım. Sadece üç ay geçmesine rağmen hepsi benim hareketlerime alışmış gibiydi.

     

    Sana verdiğim şeyi beğendin mi?

     

     

    “Elbette. Bu kadar kaliteli bir puroyu tam olarak nereden bulabildin? Benim gibi orta sınıf bir şövalye, böyle bir eşyayı açıkçası rüyasında bile göremezdi. “

     

     

    “Bilmiyorum. Sadece aileme bir mektupla rica ettim ve bana yolladılar. “

     

     

    Şövalye bana inanmamış gibi baktı ama ben doğruyu söylüyordum. Bu dünyada gözlerimi açar açmaz, ilk gördüğüm şeyler oturduğum masa ve üstünde küçük bir not olan neredeyse boş bir mektuptu.

     

     

    [Almamı istediğiniz şeyi bana yazın.]

     

     

    O andan itibaren her ay boş bir mektup gelirdi ve eğer istediğimi yazıp geri gönderirsem, ne istersem o maddeler gelirdi.

     

     

    Normalde cezaevlerinde yasak olan alkol ve sigara gibi eşyalar bile sorduğumda bana teslim edildi. İlk başta, bu mektubun ne olduğunu bilmiyordum, bu yüzden bir ay boş bıraktım ancak sonraki ay “Hiçbir şeye ihtiyacın yok mu?” diye bir mektup aldım.

     

    Benim gibi istedikleri hiçbir şeyi alamayan diğerlerinin içinde çabucak süperstar oldum.

     

     

    <Sakıncası yoksa, hanımefendi bize tam olarak hangi aileden olduğunuzu söyleyebilir mi?>

     

     

    Burada ilk adlarıyla anılanlar ve tam unvanlarıyla anılanlar da vardı. “Soylu 3615!” Gibi numarasından anılan kimse yoktu.

     

     

    <Sadece ilk adımla çağrılmak istiyorum.>

     

     

    Her neyse, soyadımı merak eden insanlara hep kafamı salladım ve bana Iana demelerini istedim.

     

     

    Çünkü mesele şu ki, ben de bilmiyordum. Bu yüzden kimsenin ailemin kim olduğunu bilmesine izin vermedim.

     

     

    Ailem romandan tanıdığım biri olsaydı, bana nasıl bir şey getirebileceklerine bağlı olarak muhtemelen yeterince yüksek bir statüye sahip biri olurdu, ama… hapis sırasında ve boşluğun dışında aile üyelerini görmek zordu. Her ay gelen mektupta da üzerinde düşünebileceğim başka bir şey yoktu. Bir isim bile yoktu.

     

    Bu yüzden ben de ortalama bir soylu aileden geldiğime karar kılmıştım. Eğer kitapta geçen soylu ailelerden birinden olsaydım, şimdiye kadar bunu çoktan farkına varmış olurdum. Kitapta da çok fazla karakter yoktu zaten. Demek istediğim, erkek ana kararkter ile kız ana karakter arasında geçen şehvet dolu geceler dışında diğerleri pek önemli değildi zaten.

     

    Ona sigaraları nereden bulduğumu bilmediğimi söylediğimde Hans başını salladı.

     

    “Şey, her neyse. İlginç bir insansın Iana.”

     

    “Öyle miyim? Bana öyle gelmiyor. Bunun dışında Hans, senden bir isteğim var.”

     

    Belli belirsiz bir şekilde belli olan karanlık hücredeki figürü işaret ettim.

     

    “Oraya girmeme izin verir misin?”

     

    “Hayır veremem.”

     

    “Cidden mi?”

     

    Hans başını olmaz anlamında salladı ama ben buradaki korumaların en zayıf yönünü biliyordum. Ona gülümsedim ve konuşmaya başladım.

     

    “Bir dahaki sefere bundan sana iki tane vereceğim.”

     

    “…Olmaz.”

     

    “Üç puro?”

     

    Gülümsememden irkildi.

     

    “Ama yine de…”

     

    “Üç sigara ve bir pipo. Eğer istemiyorsan, Talmin’e sorup hepsini ona vereceğim-“

     

    “Şimdi düşününce, birkaç dakikadan bir şey olmaz gibi.”

     

    Talmin, Hans’ın rakibi olan bir başka korumaydı.

     

    “Anlaştık.”

     

    Kahkahamı tutamadım. Hans boğazını temizledi ve başını başka yöne çevirdi. Utancını gizlemeye çalışıyordu.

     

    “Orada sadece cidden azıcık kalabilirsin, tamammı?”

     

    “Pe-Pekala.”

     

    Büyük ihtimalle ihtimalle kitaptaki olaylar daha gerçekleşmemişti. Kitapta bu hücre sıkı koruma altında olmasına rağmen, şimdi erkek başrolün hücresi sıkı korunmuyordu. Belki de kimse daha erkek başrolün gücünü bilmiyor? Kitapta erkek başrolün hücresi onun büyük bir kargaşa çıkarmasından sonra sıkı bir korumaya alınıyordu.

     

    “Anahtarını koyup çevirmen lazım. İki kez sağa. Biraz paslı. Biraz fazla güç kullanman gerekiyor.”

     

    “Pekala. Anlaşıldı.”

     

    Açtıktan sonra kapıyı ittim. Palı kapıdan ıslak yosun kokusu gibi bir şey geliyordu. Bu hücre pek de temizlenmiyordu, değil mi?

     

    Duvara doğru birkaç adım attıktan sonra durdum ve gözlerimi kırpıştırdım. Birisi zeminde uzanıyordu ve vücudu duvara zincirlenmişti.

     

    “Yani bu henüz kadın başrol ile karşılaşmamış erkek başrol ha…”

     

    Muhtemelen iyi beslenmediği için bu kadar zayıftı ama yine de kutsal bir aziz gibi bir his veriyordu. Belki de gümüş saçları yüzündendir. Ya da uzun kirpikleri veya gökyüzü gibi olan gözleri yüzünden.

     

    Yutkunuşum büyük bir ses çıkardı.

     

    Heinrich Dorean çok yakışıklıydı.

     

    İleri

    Comments for chapter "1. Bölüm"

    BÖLÜM İNCELEMELERİ

    Etiketler:
    AzurveAziz, I MET MALE LEAD İN PRİSON
    Discord

    Bize Destek Ol

      The Call of Lovecraftian Horror, tüm hakları saklıdır.